Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HEDEFİ VURMAK

    Hedef; Hayallerin zaman ve mekan öğeleri kullanılarak belirgin hale getirilmiş şekline hedef denir. Dünya üzerinde var olan bütün insanlar hayal kurabilir fakat herkes hayallerini bir hedefe dönüştüremez. Çünkü; ya bunun nasıl yapılacağını bilmezler ya da bunu yaptıkları takdirde başarısızlığa uğrayacaklarından korkarlar. Oysa ki gözardı ettikleri bir gerçeklik vardır. O da eğer hayallerini zaman ve mekan olgularını kullanarak belirgin hale getirmedikleri takdirde olayın hep hayal boyutunda kalacaklarıdır. Eğer gerçekleştirmeyi düşündüğünüz bir hayaliniz varsa en kısa zamanda onu sayısal verilerle belirgin hale getirin ve ondan sonra hedefinize nasıl ulaştığınızı seyredin. Haydi! durmayın artık harekete geçin ve bugünden gelecekte yaşayacağınız hayatı yaşamaya başlayın.

İYİ Kİ VARSIN

Kendim bildim bileli bütün dünyada tanınan, sözü geçen, insanların önünde saygıyla eğildiği bir kişi olmak istemişimdir. Nedendir bilmem bu isteğimi bugüne kadar bir türlü yerine getiremedim. Ne kadar uğraşsam da, çabalasam da boş. Sonuç her seferinde fiyasko oldu. Ben de artık mücadeleyi bırakmıştım. Çünkü başarabileceğime dair inancım kalmamıştı artık içimde. Oysa insanın önündeki en büyük engelmiş inancını yitirmesi. İnancını yitirip mücadele etmekten vazgeçen insanlar hayatta istediği hiçbir şeyi elde edemezmiş. Başarmak için inanmak ve istediğin şeyin peşinden koşmak gerekirmiş ve ancak bunu yapanlar başarıyı elde edermiş. Çok geç anladım bunu. Gerçi o karşıma çıkmasa ve ben her umudumu yitirip kenara çekildiğimde saatlerce dil döküp beni cesaretlendirmese ben yine bir fiyaskoyla karşılaşacak ve kendi başarısızlığıma bahaneler üretip duracaktım. Oysa şimdi onun sayesinde hayallerime kavuştum. İyi ki varsın. İyi ki tanımışım seni. Her zaman ama her zaman yanımda olmaya devam et.

YARIM KALAN BESTE

Yıllar önce bestelemeye başlamıştım bu parçayı. Seni ilk gördüğüm anda o kömür karası gözlerinin içine bakıp da kaybolduğumda.  O kadar güzeldi ki gözlerin her bakan kendinden geçer büyülü alemlere dalardı sanki. Zaten bana bu sözleri yazdıran da o büyülü gözler değil miydi? Kim bilir derinlerinde kaç kişinin izi vardı? Kim bilir o gözlere benimkinden başka kaç göz değmişti? Olsun be. Ne fark eder sonuçta sen bana bakmıştın ya. İşte o an yapmaya başladım bu besteyi. O yüzden her gün karşına geçip saatlerce seni seyredip durdum. Çünkü sen benim ilham perimdin. Ancak bu şekilde bu besteyi tamamlayabilirdim. Fakat sen buna izin vermedin. Bugün yine sessizce seni izlemeye gelmiştim ki buraları terk ettiğini öğrendim. O an ne duruma düştüğümü bilemezsin. Keşke o sahneyi hiç yaşamamış olsaydım da sen yine burada benim karşımda olsaydın. Ben yine gözlerinin içine baka baka aşkımıza adadığım bu bestenin sözlerini tamamlayabilseydim. İzin vermedin buna. Onun için yarım kaldı bu p...

AYAĞA KALK

Bilir misiniz hayatta başarıyı yakalayanlar kimlerdir ? Kimler bu hayatta her istediğini elde eder bilir misiniz? Bakın ben anlatayım da siz de dinleyin. Başarıyı elde edenler yürüdükleri yolda karşılaştıkları engeller sonucu yere düşen fakat her şeye rağmen ayağa kalkmayı becerip yılmadan, usanmadan yoluna devam edenlerdir. Yani her ne pahasına olursa olsun koydukları hedefe doğru kararlı bir şekilde yürüyenlerdir. Zira bu hayatta her istediğini elde edebilmiş ne kadar insan varsa hepsi ancak bu söylediklerim sayesinde bunu başarmıştır. Bakın Fatih'e, Mustafa Kemal'e, Süreyya Ayhan'a velhasıl aklınıza gelen ne kadar büyük işler başarmış insan varsa hepsine. Hangi biri başladığı işi önüne ilk çıkan engelde ya da hedefine doğru yürürken  düştüğü ilk yerde tamam artık ben bu iş bu saatten sonra yapamam artık ya da ben buradan hiç bir şekilde kalkamam artık diyerek yarıda bırakmıştır. Bıraksalardı eğer bugün bütün dünya onları konuşuyor olur muydu? Öyleyse bütün dünyada adını...

KIRIK GİTAR

Bak işte ben geldim. Elimde yine o kırık gitar ve yine o sevdiğin şarkıyı çalmaya çalışıyorum. Hani ben seni alamadım şu yalan dünyada adlı parçayı. Sen her zamanki gibi kafanı çevirip beni görmezden gelip geçip gittin yanımdan. Az ileride kırmızı spor arabasıyla seni bekleyen şımarık zengin züppesinin arabasına bindin ve arkana bakmadan gittin. O an neler hissettiğimi anlatamam. Sanki içimde fırtınalar koptu. Kendi kendime keşke şu içimde kopan fırtına beni kimsenin olmadığı ıssız bir yere fırlatsa da şu yalan dünyanın sıkıntılarından, sahte sevdalarından ve iki yüzlü insanlarından kurtulsam diye geçirdim. Sonra bir anda bir ürperti tuttu ve kendime geldim. Kırık gitarımla dahi olsa, hani şu sana ilk açıldığım gün elimden kapıp kafamda kırdığın o gitarla, senin içinde olmadığın hiç bir yerde mutlu olamaz ve yaşayamazdım. Çünkü sen benim hayat kaynağım, mutluluk reçetemdin. Her  ne kadar sen bunu anlamamış  olsan da. Olsun be önemli değil artık gülüm. Çünkü artık bu hayatta t...

İNSAN OĞLU

İnsanoğlu; Allah'ın (cc) yeryüzüne göndermiş olduğu en değerli varlıktır. Bunu Tiyn suresinin dördüncü ayetinden de anlayabiliriz. Gerçekten de  Ademoğlu yaratılmışların en mükemmelidir çünkü başka canlılarda bulunmayan akıl dediğimiz muhteşem yapı sayesinde dünya üzerinde isteyip de elde edemeyeceği hiçbir şey yoktur. Dikkatlice bakıldığında dünya üzerindeki başka hiçbir varlığın onun kadar olağanüstü yeteneklerle donatılmadığı, Allah'ın sıfatlarından bazılarının ondan başkasına bahşedilmediği çok rahat bir şekilde fark edilebilir. Tabi bu mükemmel yetileri doğru zamanda ve doğru yerde kendi amacına hizmet edecek şekilde yönlendirmek de yine insanın kendi becerileriyle ilgilidir. Zira eğer bu yeteneklerini amaçlarına doğru, orantılı bir şekilde yönlendirebilmeyi başarabilirse o zaman bütün dünya onun önünde kendisine hizmet edebilmek amacıyla diz çökecektir. Başaramadığı zamanda kendisi bunu becerebilenlere diz çöküp hizmet eden kişi olacaktır. Karar sizin. Güç sahibi olup ön...

LABİRENT

Labirent; yolların ya da geçitlerin çokluğu, karışıklığı yüzünden içinden kolay kolay çıkılamayan yerlere denir. Hayatta bazen bir labirent gibi gelir insanoğluna. İçinden çıkılması zor bir problemler yumağı gibi. Sanki karanlık ve bir kapı hariç etrafındaki bütün kapıları uçuruma açılan bir yerdeymiş gibi hissedersiniz kendinizi. Böyle durumlarda oradan kurtulmak için ya birilerinin sizi gelip oradan çıkarmasını beklersiniz ya da olduğunuz yer de kalmayı tercih edersiniz. Nedendir bilinmez kimsenin aklına oradan kurtulmak için risk almak gelmez. Ama bulundukları yerden kurtulmak için risk almaktan yapabilecekleri başka bir şey de yoktur. Bunu yapabilmek ise cesaret gerektirir. Hayatta böyledir bazen. Eğer içinde bulunduğunuz noktadan bir adım ötesine geçmek istiyorsanız yapmanız gereken tek şey bütün cesaretinizi toplayıp risk almaktır. Çünkü risk almak günümüzde güvende olmanın en önemli yoludur.

KÖTÜ GÜN DOSTU

Ali ve Fatma aynı yılın aynı günü aynı mahallede dünyaya gelmiş iki çocukluk arkadaşıydı. Fatma zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açarken Ali ise yoksulluktan derme çatma bir evde oturmak zorunda kalan ve kıt kanaat geçinen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Fakat ailelerinin birbirine zıt bu durumları onların iyi arkadaş olmalarını engelleyememişti. Her ne kadar Fatma'nın ailesi bu arkadaşlığı istemesede. Öğrencilik yıllarında ikisi de ayrı ayrı okullara gitmek zorunda kalmıştı. Çünkü; Fatma'nın ailesi zengin olduğu için ona kolejde eğitim aldırmış, Ali ise bir devlet okuluna, hem de eğitimi hiç de iyi olmayan öğrencilerin bir sırada beş kişi birlikte oturarak ders aldığı bir okula, gitmek zorunda kalmıştı. Aradan epey zaman geçmiş, lise çağına gelmişlerdi. Fakat ikisi içinde yaşanan herhangi bir değişiklik olmamıştı. Fatma yine özel bir kolejde eğitim almış, Ali ise devlet okuluna gitmeye devam etmişti. Lise son sınıfa geldiklerin de girdikleri sına...

UYAN ARTIK!

Uyan artık uyan! dedi bir ses. Aç gözlerini de etrafında olup bitenlere bir bak. Bırak artık yaşananlara kayıtsız kalmayı. Kalk ayağa ve bir şeylerin ucundan tut! Unutma! hiç kimse oturarak gelmedi bulunduğu noktaya. Zira zirveye ulaşmak için birşeylerden fedakarlıkta bulunmak gerek. Sen çok sevdiğin bir şeylerden kendin için feda edersen sonuçta kar edersin ancak. Uzun süre çınlayıp durmuştu kulakların da bu ses. Aradan epey zaman geçtikten sonra birden gözlerini açtı. Duyduğu seslerin bir rüyadan ibaret olduğunu zannediyordu ki hemen karşısında ayakta dikilmiş olarak duran en yakın arkadaşı Ahmet'i gördü. Birden duyduğu sözlerin kendisine Ahmet tarafından söylenmiş olabileceğini düşündü. Öyleydi de zaten. O sözler Ona Ahmet tarafından söylenmişti. Çünkü Ahmet Onun da gözlerini açıp etrafında dolaşan fırsatları yakalamasını ve bu fırsatlar sayesinde hayata tutunmasını istiyordu. Yoksa bu miskinlikle çok fazla sürmeden o da tarihin tozlu sayfalarına karışacak ve kimsenin kendisind...

ÇAĞA AYAK UYDUR!

Çağa ayak uydurmayı başarabilmek son derece önemli bir iştir ve bunu başarabilenler yaşamları boyunca mutlu bir hayat sürmenin formülüne erişme şansı elde edebilirler. Çünkü her çağın insanlara sunduğu fırsatlar birbirinden oldukça farklıdır. Mesela; yirminci asırda cep telefonları ilk çıktığında bunun bir fırsat olduğunu fark edenler ilk iş olarak bu telefonlarda konuşmayı sağlayacak operatörler oluşturmaya başladılar ve bugün geldikleri nokta herkes tarafından hayretle karşılanıyor. Yirmi birinci asırda ise insanların karşısına çok daha büyük fırsatlar çıkmaktadır ve çıkmaya devam edecektir. Fakat bu fırsatlardan faydalanabilmek, hayatımızın yönünü değiştirebilmek için kapımızı çalan fırsatlara açık olmalı, ön yargılarımız nedeniyle ayağımıza gelen şansı elimizle itmemeliyiz. Kısacası kaderinize yeni bir yön tayin etmek istiyorsanız yapmanız gereken şey; çağa ayak uydurmaktır.

ZENGİN OLMAK

Zengin olmak herkesin hayallerini süsleyen olgulardan biridir. Herkes hayatta refah seviyesi yüksek, mutlu ve huzur içinde bir yaşam sürmek ister. Fakat hiç kimse bunu nasıl gerçekleştirebileceği hakkında bir fikir sahibi değildir. Oysaki bütün bunları yapabilmenin oldukça basit bir yolu vardır. Eğer kendinize olan öz güveniniz yüksek ve bir şeyleri başarabileceğinize olan inancınız tam ise yukarıda bahsettiğim, herkesin hayallerini süsleyen olguları rahatlıkla gerçekleştirebilirsiniz.  Tabi bunun için öz güven ve başarma isteğinden başka şeyler de gereklidir. Mesela; birlikte aynı ideal doğrultusunda çalışabileceğiniz kişiler ve tamamen başarıya yönlendirilmiş bir ego. Bütün bunları aynı anda harekete geçirebilir ve bunların öz kontrolüne sahip olmayı başarabilirseniz zengin olmanızın önünde hiç bir engel kalmamış olur. Unutmayın!  Zengin olmanız için yapmanız gereken ilk şey kendi kendinizin kontrolünü sağlayabilmektir.

BEDAVA PEYNİR

Bütün insanlar yaşamları boyunca bir şeyler elde etmek isterler. Fakat her nedense elde etmek istedikleri şeye sahip olmalarının önünde sürekli bir engel vardır. Daha doğrusu onlara öyle görünür. Bu algı onların yıllardır maruz kalmış olduğu memlerin etkisinden kaynaklanmaktadır. Mem; beynin çeşitli sebeplerle maruz kalmış olduğu virüslerdir ve insanlar hayatları boyunca bu virüslere yani olumsuz yüklemelere maruz kalır. Bunlar bazen medya aracılığıyla, bazen de çevremizdeki insanlar aracılığıyla bize bulaşır. Çünkü bu hayatta herkesin sahip olduğu bazı olumsuz düşünceler vardır. Zengin olmak için vergi kaçırmak gerekir, başarılı olmak için çok iyi bir eğitim almak gerekir gibi. Halbuki bunların hiçbiri doğru değildir. Dünyada vergi kaçırmadan zengin olanlar olduğu gibi çok iyi bir eğitim almadan başarıya ulaşan insanlar da vardır. Lise mezunu olduğu halde dünyanın en zengin ve başarılı isimleri arasında yer alan kişiler ya da sıra dışı oldukları için zengin olan insanlar. Sıra dışılık...

BÜLBÜL MİSALİ

Sen hiç duydun mu bülbülün güle olan aşkının hikayesini. Hani meşhur meseldir diyerek anlatırlar o meşhur, üzerine şiirler yazılan hikayeyi. Bilir misin aşkın rengi neden kırmızıdır? Neden aşık olacaksan eğer önce bülbül gibi bir gönle sahip ol derler bilir misin? Bak anlatayım sana bir de benden dinle o meşhur hikayeyi. ''- Zamanın birinde garip bir bülbül bir güle meftun olmuş ama ne meftun olmak. Gül, bülbülün bağrının kanından, gözünün yaşından kızardıkça kızarır, gonca gonca açarmış. Bir gün yükseklerden açan bir kartal bu gülü görmüş bahçede. İlk görüşte vurulmuş gülün güzelliğine. Gelmiş güle derdini açmış. Kartal bu. Göklerin efendisi. Kuvvetli, gözü kara. Gülde sevmiş kartalı. Yanı başında öten, aşkı ile biçare bülbülü unutmuş. Gitme, kal diyen bülbülü duymadan dağların tepesine doğru, kartalın ağzında yükselmiş. Gül gidince, bülbül harap, perişan, yemez, içmez artık ötmez olmuş. Kartal gülü dalından koparınca güzelliği günden güne solmaya başlamış. Kartal da zamanla...

AŞK NEDİR

Bak yine ben geldim. Bir kaç gündür olduğu gibi. Hani geçen sefer sormuştun ya bana aşk nedir diye işte onun cevabını vermeye geldim. Bilir misin bilmem ama ilk duyduğumda beni derinden etkileyen cariyenin aşk hikayesini  anlatayım sana da dinle: ''- Yavuz Sultan Selim , Mısır'ı fethettiğinde iradeyi eline almak ve kendi hakimiyetini yerleştirmek için bir süre daha orada kalmış. O sırada da bir çadırda kalıyormuş. Çadırı temizleyen, süpüren, yemeği yapan bir cariye varmış ki Yavuz Selim han çadırından çıkınca cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizliyor, yemekleri yapıyor, ardından gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadıra dönüyormuş. Cariye bir gün nasıl olduysa birkaç defa Yavuz Sultan Selim Han'ı görmüş ve ona aşık olmuş ama ümitsiz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca cihan padişahı ve halife-i ruyi zemin diğer tarafta basit Mısırlı bir cariye. Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığamaz hale gelince ne yapacağını bilemez halde halifeye...

KIZ KULESİ GİBİSİN

Kız kulesi gibisin aynı. Tıpkı onun gibi bir denizin ortasında ve haşmetli. Onun kadar görkemlisin. O kadar uzaksın ki bana her defasında ulaşmak istediğim halde ulaşamıyorum sana. Her gece rüyalarıma giriyorsun. O kadar güzelsin ki, o kadar büyüleyici, keşke hiç uyanmasam uykumdan. Sanki hepten kaybedeceğim seni uyanırsam. Hiç değilse bu şekilde rüyalarımda bile olsa görme imkanım var. Ne olur çık artık karşıma göster kendini bana. Rüyalarımda değil, karşımda göreyim artık seni. Dalgaların sahille buluştuğu gibi sen de benimle buluş. Kurtar beni bu yalnızlıktan. Tut elimden. Kurtar beni bu sensizlikten. Gel artık ey kısmetim! Gel artık ey güzel! Beni bu hasretten kurtar. Kurtar beni dertlerimden. Kurtar beni her gün seni düşünmekten. Gel artık! Ne olur gel!

FATİH'İN OLAYIM

İstanbul gibiydin. Onun gibi görkemli ve haşmetli. Tıpkı onun gibi büyüleyici ve muhteşem bir güzelliğe sahip. Etrafındaki onca güzelliğe rağmen güneşten daha parlak ışıltınla ve o ölülere bile hayat veren gülüşünle farkettiriyordun kendini. Hatırlar mısın bilmem hani ben daha küçücük bir çocukken Hacı Bayram Dergahında ismini fısıldamışlardı kulağıma. İşte o an ismini duymamla kendimden geçivermiştim bir an. Allah'ım bu nasıl güzel bir isim demiştim. Bu kadar güzel bir isme sahip bir kişinin kendisi ne kadar güzeldir acep diye de düşünmeye başlamıştım. İşte o andan itibaren seni hiç görmememe rağmen seni düşünür olmuştum. Gece yatarken sen, sabah uyandığımda sen... Her yerde, her an, her dakika sen vardın aklımda. Tıpkı Fatih'in İstanbul'a olan aşkı gibiydin. Çünkü sen İstanbul gibiydin. Sen de onun gibi dışarıdan bakıldığında sert ve haşmetli bir görünüme sahiptin. O kadar ki seni dışarıdan görenler hiçbir şekilde fethedilemeyeceğini zannederlerdi. Oysa ben senin İstanbu...

TÜRKİYE'DE EMEK GÜCÜNÜN KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR ORHAN KEMAL'İN EKMEK KAVGASI ADLI KİTABI ÜZERİNDEN BİR BAKIŞ

GİRİŞ       Türkiye’de 1930’lardan itibaren devl et eliyle milli sanayi ve milli burjuvazi yaratılmaya çalışılmıştır. Bu süreçle birlikte toplumda önce devlet eliyle para kapitalistler oluşturulmuş sonra bunlarında desteğiyle üretken kapitalistler meydana getirilmiştir. Böylece Türkiye’de yavaş yavaş sanayileşme süreci gerçekleşmeye başlamış ve insanlar yavaş yavaş kırdan kente göç etmeye bir başka ifadeyle tarım kesiminden tarım-dışı kesime geçmeye başlamışlardır. Bu süreçle birlikte toplumda 2 yeni kurum ve 2 yeni sınıf ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan bu sınıflar kapitalist sınıf ve işçi sınıfı veya senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı, yönetmenliğini Zeki Ökten’in yaptığı ‘Sürü’ filmindeki çocuk karakterin ifadesiyle çalışılan hâkim sınıflar ve çalışan emekçi sınıflardır. Ortaya çıkan kurumlar ise Mübeccel Kıray’ın ifadesiyle patronaj ve tampon mekanizmasıdır. Bu ifadeleri kısaca açıklayacak olursak; patronaj: karşılıklı çıkar ilişkisine dayanan eşitsiz ilişki. Ö...

KAFKA’NIN DÖNÜŞÜMÜ ÜZERİNDEN SANAYİ DEVRİMİ İNCELEMESİ

Dönüşüm adlı eserinde tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişi anlatan Kafka bu geçiş sürecinde toplumda ne gibi değişiklikler meydana geldiğini ve toplumu oluşturan insanların ruh yapısının nasıl şekillendiğini incelemiştir. Eserde Gregor Samsa üzerinden sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan gelişmeleri anlatan yazar endüstri devrimiyle birlikte kırdan kente göçün başladığını, bu göçün aynı zamanda endüstri devriminin bir sonucu olarak şehirleşmeyi arttırdığını yine şehirleşme sonucu ulaşım ağlarının gelişmeye başladığını anlatmaktadır. Bunu Gregor Samsa’nın ağzından söylettiği şu sözlerden anlıyoruz. ‘Aman tanrım, ne kadar da yorucu bir uğraş seçmişim meğer! Günlerim hep yolculuk etmekle geçiyor. İşin bu yanı mağazadaki asıl masabaşı işine oranla çok daha yıpratıcı, üstelik yolculuğun benim için bir de aktarma trenlerin peşinden koşmak, düzensiz ve kötü yemeklere yargılı olmak, insanlarla sürekli değişen, asla süreklilik kazanmayan, hep içtenlikten uzak ilişkiler kurmak zorunluluğu...

EY SEVGİLİ!

Aslında ben daha 6 yaşındayken başlamıştı bizim hikâyemiz. İlk defa o zaman babamla birlikte devrin en büyük âlimlerinden birini ziyarete gittiğimizde o âlimin benim senin Fatih’in olacağımı söylemesiyle birlikte başlamıştı sana karşı olan aşkım. O günden itibaren her an, her dakika, her saniye seni düşünmeye başlamıştım. Geceleri seninle yatıp sabahları seninle kalkar olmuştum Rüyalarımda bile seni görüyordum. Bu aşk öyle bir hal almıştı ki bende nereye ve kime baksam seni görüyordum onda. 12 yaşındayken ilk defa babamın yerini aldığımda seni ele geçirmek için kafamda planlar kurmaya başlamıştım. N e yazık ki bu planları hayata geçirmeyi babamın yakın adamlarının bana oynadığı oyunlar nedeniyle 19 yaşında ikinci defa babamın yerine geçinceye kadar ertelemek zorunda kalmıştım. İkinci defa babamın yerini aldığımdaysa seni ele geçirmek için yıllardır kafamda tasarladığım planları daha da geliştirmiştim. Fakat bunlardan kimseye bahsedemiyordum. Bahsedemezdim de. Çünkü ‘sırrımın bir tekin...

OSMANLI İKTİSADİ DÜNYA GÖRÜŞÜ VE TEMEL İLKELERİ

Osmanlı Devleti merkantilist dönemde merkantilist politikanın tam aksi yönde sayılabilecek bir politika izlemiştir. Bu politikaya göre devlet ithalatını artırmış, ihracatını sınırlandırmış hatta bazı zamanlarda sıfırlamıştır. Bu politikaya yön veren dünya görüşü ise ''Vediatullah'' tır. Yani reaya Allah'ın padişaha emanetidir. Başka bir deyişle padişahın görevi Allah'ın kullarının refahını artırmaktır. Örnek vererek politikayı açıklayacak olursak söz gelimi 16. yüzyılda İstanbul'un nüfusunun 600.000 civarında olduğunu düşünürsek ve İstanbul'un Avrupa'nın en büyük dünyanın da muhtemelen 3. büyük şehri olduğunu ve ülkede üretilen ürünün nüfusun tamamının ihtiyacını karşılamaya yetmediğini göz önünde bulundurursak Osmanlı Devletinin bu politikasının ne kadar doğru olduğunun farkına varabiliriz. Yani birtakım kimselerin iddia ettiği gibi Osmanlı Devletinin bu politikası yanlış bir politika olmayıp Osmanlı Devleti bu yüzden de yıkılmamıştır. Hatta bu pol...