Kayıtlar

Eylül, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

LABİRENT

Labirent; yolların ya da geçitlerin çokluğu, karışıklığı yüzünden içinden kolay kolay çıkılamayan yerlere denir. Hayatta bazen bir labirent gibi gelir insanoğluna. İçinden çıkılması zor bir problemler yumağı gibi. Sanki karanlık ve bir kapı hariç etrafındaki bütün kapıları uçuruma açılan bir yerdeymiş gibi hissedersiniz kendinizi. Böyle durumlarda oradan kurtulmak için ya birilerinin sizi gelip oradan çıkarmasını beklersiniz ya da olduğunuz yer de kalmayı tercih edersiniz. Nedendir bilinmez kimsenin aklına oradan kurtulmak için risk almak gelmez. Ama bulundukları yerden kurtulmak için risk almaktan yapabilecekleri başka bir şey de yoktur. Bunu yapabilmek ise cesaret gerektirir. Hayatta böyledir bazen. Eğer içinde bulunduğunuz noktadan bir adım ötesine geçmek istiyorsanız yapmanız gereken tek şey bütün cesaretinizi toplayıp risk almaktır. Çünkü risk almak günümüzde güvende olmanın en önemli yoludur.

KÖTÜ GÜN DOSTU

Ali ve Fatma aynı yılın aynı günü aynı mahallede dünyaya gelmiş iki çocukluk arkadaşıydı. Fatma zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açarken Ali ise yoksulluktan derme çatma bir evde oturmak zorunda kalan ve kıt kanaat geçinen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Fakat ailelerinin birbirine zıt bu durumları onların iyi arkadaş olmalarını engelleyememişti. Her ne kadar Fatma'nın ailesi bu arkadaşlığı istemesede. Öğrencilik yıllarında ikisi de ayrı ayrı okullara gitmek zorunda kalmıştı. Çünkü; Fatma'nın ailesi zengin olduğu için ona kolejde eğitim aldırmış, Ali ise bir devlet okuluna, hem de eğitimi hiç de iyi olmayan öğrencilerin bir sırada beş kişi birlikte oturarak ders aldığı bir okula, gitmek zorunda kalmıştı. Aradan epey zaman geçmiş, lise çağına gelmişlerdi. Fakat ikisi içinde yaşanan herhangi bir değişiklik olmamıştı. Fatma yine özel bir kolejde eğitim almış, Ali ise devlet okuluna gitmeye devam etmişti. Lise son sınıfa geldiklerin de girdikleri sına...

UYAN ARTIK!

Uyan artık uyan! dedi bir ses. Aç gözlerini de etrafında olup bitenlere bir bak. Bırak artık yaşananlara kayıtsız kalmayı. Kalk ayağa ve bir şeylerin ucundan tut! Unutma! hiç kimse oturarak gelmedi bulunduğu noktaya. Zira zirveye ulaşmak için birşeylerden fedakarlıkta bulunmak gerek. Sen çok sevdiğin bir şeylerden kendin için feda edersen sonuçta kar edersin ancak. Uzun süre çınlayıp durmuştu kulakların da bu ses. Aradan epey zaman geçtikten sonra birden gözlerini açtı. Duyduğu seslerin bir rüyadan ibaret olduğunu zannediyordu ki hemen karşısında ayakta dikilmiş olarak duran en yakın arkadaşı Ahmet'i gördü. Birden duyduğu sözlerin kendisine Ahmet tarafından söylenmiş olabileceğini düşündü. Öyleydi de zaten. O sözler Ona Ahmet tarafından söylenmişti. Çünkü Ahmet Onun da gözlerini açıp etrafında dolaşan fırsatları yakalamasını ve bu fırsatlar sayesinde hayata tutunmasını istiyordu. Yoksa bu miskinlikle çok fazla sürmeden o da tarihin tozlu sayfalarına karışacak ve kimsenin kendisind...

ÇAĞA AYAK UYDUR!

Çağa ayak uydurmayı başarabilmek son derece önemli bir iştir ve bunu başarabilenler yaşamları boyunca mutlu bir hayat sürmenin formülüne erişme şansı elde edebilirler. Çünkü her çağın insanlara sunduğu fırsatlar birbirinden oldukça farklıdır. Mesela; yirminci asırda cep telefonları ilk çıktığında bunun bir fırsat olduğunu fark edenler ilk iş olarak bu telefonlarda konuşmayı sağlayacak operatörler oluşturmaya başladılar ve bugün geldikleri nokta herkes tarafından hayretle karşılanıyor. Yirmi birinci asırda ise insanların karşısına çok daha büyük fırsatlar çıkmaktadır ve çıkmaya devam edecektir. Fakat bu fırsatlardan faydalanabilmek, hayatımızın yönünü değiştirebilmek için kapımızı çalan fırsatlara açık olmalı, ön yargılarımız nedeniyle ayağımıza gelen şansı elimizle itmemeliyiz. Kısacası kaderinize yeni bir yön tayin etmek istiyorsanız yapmanız gereken şey; çağa ayak uydurmaktır.

ZENGİN OLMAK

Zengin olmak herkesin hayallerini süsleyen olgulardan biridir. Herkes hayatta refah seviyesi yüksek, mutlu ve huzur içinde bir yaşam sürmek ister. Fakat hiç kimse bunu nasıl gerçekleştirebileceği hakkında bir fikir sahibi değildir. Oysaki bütün bunları yapabilmenin oldukça basit bir yolu vardır. Eğer kendinize olan öz güveniniz yüksek ve bir şeyleri başarabileceğinize olan inancınız tam ise yukarıda bahsettiğim, herkesin hayallerini süsleyen olguları rahatlıkla gerçekleştirebilirsiniz.  Tabi bunun için öz güven ve başarma isteğinden başka şeyler de gereklidir. Mesela; birlikte aynı ideal doğrultusunda çalışabileceğiniz kişiler ve tamamen başarıya yönlendirilmiş bir ego. Bütün bunları aynı anda harekete geçirebilir ve bunların öz kontrolüne sahip olmayı başarabilirseniz zengin olmanızın önünde hiç bir engel kalmamış olur. Unutmayın!  Zengin olmanız için yapmanız gereken ilk şey kendi kendinizin kontrolünü sağlayabilmektir.

BEDAVA PEYNİR

Bütün insanlar yaşamları boyunca bir şeyler elde etmek isterler. Fakat her nedense elde etmek istedikleri şeye sahip olmalarının önünde sürekli bir engel vardır. Daha doğrusu onlara öyle görünür. Bu algı onların yıllardır maruz kalmış olduğu memlerin etkisinden kaynaklanmaktadır. Mem; beynin çeşitli sebeplerle maruz kalmış olduğu virüslerdir ve insanlar hayatları boyunca bu virüslere yani olumsuz yüklemelere maruz kalır. Bunlar bazen medya aracılığıyla, bazen de çevremizdeki insanlar aracılığıyla bize bulaşır. Çünkü bu hayatta herkesin sahip olduğu bazı olumsuz düşünceler vardır. Zengin olmak için vergi kaçırmak gerekir, başarılı olmak için çok iyi bir eğitim almak gerekir gibi. Halbuki bunların hiçbiri doğru değildir. Dünyada vergi kaçırmadan zengin olanlar olduğu gibi çok iyi bir eğitim almadan başarıya ulaşan insanlar da vardır. Lise mezunu olduğu halde dünyanın en zengin ve başarılı isimleri arasında yer alan kişiler ya da sıra dışı oldukları için zengin olan insanlar. Sıra dışılık...

BÜLBÜL MİSALİ

Sen hiç duydun mu bülbülün güle olan aşkının hikayesini. Hani meşhur meseldir diyerek anlatırlar o meşhur, üzerine şiirler yazılan hikayeyi. Bilir misin aşkın rengi neden kırmızıdır? Neden aşık olacaksan eğer önce bülbül gibi bir gönle sahip ol derler bilir misin? Bak anlatayım sana bir de benden dinle o meşhur hikayeyi. ''- Zamanın birinde garip bir bülbül bir güle meftun olmuş ama ne meftun olmak. Gül, bülbülün bağrının kanından, gözünün yaşından kızardıkça kızarır, gonca gonca açarmış. Bir gün yükseklerden açan bir kartal bu gülü görmüş bahçede. İlk görüşte vurulmuş gülün güzelliğine. Gelmiş güle derdini açmış. Kartal bu. Göklerin efendisi. Kuvvetli, gözü kara. Gülde sevmiş kartalı. Yanı başında öten, aşkı ile biçare bülbülü unutmuş. Gitme, kal diyen bülbülü duymadan dağların tepesine doğru, kartalın ağzında yükselmiş. Gül gidince, bülbül harap, perişan, yemez, içmez artık ötmez olmuş. Kartal gülü dalından koparınca güzelliği günden güne solmaya başlamış. Kartal da zamanla...